Mimarlıkta İmgenin Labirenti
Taa Mısır Piramitleri’ne kadar gidilebilir. Buna geri gitmek demek bile doğru olmaz. Giza’nın geometrik coşkusudur ne heykel ne mimari olarak adlandırılabilecek. Ölçeği ve sadeliği afallatıcıdır. Gotik katedrallerin ruhsal bir dışavurumu barındıran organik yapısı ise başka açıdan hem heykel, hem mimarlıktır.
Mimarlık, zaten yapıya indirgenemeyecek başka bir yapıyla ilintilidir.
Denis Hollier’in, Bataille üzerine yazdığı Against Architecture kitabında mimarlığın yalnızca barınmak ihtiyacı ile ilgili olmadığı, hatta bu işlevselliğin aşıldığı yerlerde mimarlığın ortaya çıktığı vurgulanır. Kuşkusuz Hollier’in mimarlık ile felsefe arasında kurduğu ilişki geniş bir yelpazeye uzanmaktadır ve tekil yapılarda somutlaşmayı gerektirmemektedir.“Mimarlık diğer bütün niteliklerden önce sunumun mekanına özdeştir. Yalnızca bina olmaktan çıktığı andan itibaren her zaman kendinden başka bir şeyi ifade etmektedir.”
Mimarlığın yalnızca heykelsilik ile kesiştiği noktalarda değerli olduğunu düşünmemek gerekiyor elbette.
Ancak mimarlığın “barınak” olmanın pek çok defa ötesine geçtiği de eklenmelidir.
Etienne-Louis Boullez’nin Newton anıtı, bir bütün olarak aydınlanma dönemini simgelemektedir. Bir anıtkabri aşan kapsamda ileti buketi ile donatıldığı açıktır.
Brancusi’nin yüzyıl başında New York’u gemiden ilk kez gördüğünde, atölyesine benzetmesi boşuna değildir. Çalışmaları ile gökdelenlerin kübist karmaşası arasındaki bağ, Sonsuz Kolon heykelinden yola çıkarak 122 metrelik bir gökdelen önerisi getirmesi, bir yapının kavramsal düzlemde basit bir simgeselliğin ötesine geçebileceğini ifade etmektedir.
Üzerinden yarım yüzyıl geçmekle birlikte, Libeskind’in Jewish Museum’unun akslarından birinin bitimindeki Soykırım Kulesi ile Moshe Safdie’nin bir tepeyi delip geçerek gökyüzüne açılan müzesi, birer müze olmanın ötesindedirler. Somutlaştırdıkları işlevi dönüştürerek, ona yeni bir içerik yükleyebilmişlerdir.
Giocometti’nin, heykeli yerleştirdiği plaza ile birlikte tanımlamaya başlaması, boşluğun heykelin malzemelerinden biri olabiliceğini göstermekteydi.
Sonuç itibariyle, heykel taşa anlam vermektir. İki tuğlayı yan yana koyar koymaz, çekicin keskiye dokunduğu anda, temel için daha toprak kazılırken, anlam, oluşmaya başlar. Bir şey inşa edilecektir. İnsan yaşamına biçim vermek, basit bir barınak yapmak değildir. Oluşturulan yapı, barındırdığı şeyi etkiler ister istemez.
Göze hoş gelen, kullanışlı ve sağlam gibi iyi mimarlığın sıfatları mimarlığın bir belirlenen olarak tasarlandığı örnekler için geçerlidir. Ancak mekanın dönüştürücü gizilgücüyle yüzleşebilmek, mekanı olduğu kadar hatta onunla birlikte mekanın anlamını da tasarlamak mümkündür.
Buradan hareketle, mimarlıkta imgenin izi sürülebilir. İmgenin, mimarlığa sızıp, onu nasıl dönüştürdüğü izlenebilir.
Belki izlenebilir.
Belki bir labirentin içinden çıkmak için çabalamaktan öte değildir imgenin mimarisi.
Bu kader olabilir, kader de bazen güzel
0 yorum:
Yorum Gönder